Kurtlarla Koşan Kadınlardan Sibel (@lavarla Yazısı)
Geçenlerde
Damla Sönmez’in başrolünü oynayıp Çağla
Zencirci ile Guillaume
Giovanetti’nin
yönettiği Locarno ve Adana Film
Festivallerinde ödüller alan 2018 yapımı “Sibel” filmini izledim. 1987 doğumlu ve Altın Portakal, Uçan Süpürge, Milano
ödüllleri olan Sönmez bu rolüyle de Adana, Muret, Eskişehir ve Londra’da
ödüllere layık görüldü. Filmde dilsiz bir kız olan Sibel’in küçük bir Karadeniz
köyünde tutuculuğa karşı verdiği özgürleşme mücadelesi işleniyor. Karadeniz’in
yeşilinin sanatsal kamera çekimleri, Sönmez’in harika oyunculuğu ile birleşince
ortaya görsel bir şölen çıkıyor. Kurt kadın prototipi ve namus meselesini ele
alış biçimi ise filmin vurucu noktasını oluşturuyor.
Çocukluğunda geçirdiği bir hastalıktan ötürü dilsiz
kalan yirmi beş yaşındaki Sibel köydekiler tarafından uğursuz görülüp dışlanıyor.
Küçük kız kardeşi ve köyün muhtarı olan babasıyla birlikte yaşayan Sibel’in en
çarpıcı özelliği alışılmış kadın tavırlarının aksine sert, asi, cesur ve güçlü
olması. Sibel tarlada çalışıp çay topladığı zamanların dışında babasıyla
birlikte avlanmaya çıkıyor, iyi silah kullanıyor. Tek başına ormana gidip küçük ayakkabılarını
lastik botlarla değişerek ormanda yaşadığı varsayılan kurdu yakalamaya çalışıyor.
Genç kız, köylüler tarafından dışlandığı için Sibel’in en büyük arzusu, ormanda
yaşadığı söylenen ve kadınların köyden fazla uzaklara gitmesine engel olduğu anlatılan
kurdu yakalamak. Sibel böylece köyün kahramanı olmayı ve köylülerin saygılarını
kazanmayı amaçlıyor. Kız kardeşi dahil kimse tarafından kabul edilmeyen, asla
diğer kızlar gibi olamayacağını gören ve her yandan sıkışmış olan Sibel’in tek
kurtuluşu ve umudu, kurdu yakalamak oluyor.
Filmde
vahşi kurt metaforu ile kurdun dişiliğin sembolü olan tarihsel özelliğinden
faydalanılıyor. Bu açıdan film masal, mit ve güncel yaşamı sentezleyerek
zamansız, mekansız bir anlatıyı çağrıştırıyor. Çok tanınmış olan Clarissa P.
Estes’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabında işlendiği gibi kurt kadının
özgürleşmesini simgeliyor. La Loba yani namı diğer kurt kadın masalında
anlattığı üzere yaşlı kadın yavaş yavaş ve sabırla kurt kemiklerini toplar.
Hepsini tamamlayıp birleştirdiğinde kadın bir şarkı söyleyerek kurda yeniden
can verir. Canlanan kurt ise koşmaya başlar; sonunda rüzgar, güneş, su ve
koşmanın etkisiyle kahkahalar atan bir kadına dönüşür. Çünkü Estes’e göre esasında
kadınların ve kurtların birçok ortak özelliği vardır. İkisi de vahşi, sezgisel,
sadık, koruyucu, özgür, cesur ve güzeldir. Özgür bir kadın ise yaratıcı, tutkulu, neşeli ve bilgedir. Kendini sever ama
narsist değildir. Hayatını gündelik işler için değil evrensel değerler için
yaşar. Üstelik bu vahşi kurt her kadının içinde yer alır ve cesareti olan
herkes onu uyandırabilir. Filmde Sibel’in babası dışında köyde tek iletişim
kurabildiği kişi olan ve köyün dışında bir kulübede yaşayan Narin, yaşlı kurt
kadın prototipine bir gönderme olarak ortaya çıkıyor. Ancak hikâyede kemik
toplayıcılığını yaşlı kadın yerine Sibel yapıyor.
Sibel’in
hikâyesinde bir gün kurt yerine kaçak bir genç erkek olan Ali tuzağa düşünce
işler değişmeye başlıyor. Burada Ali bir nevi avlanmak istenen kurdun yerine
geçiyor. Sibel ise Ali sayesinde kendi özgürlüğünü hatırlayıp içindeki güce
ulaşıyor. Hikâye ilerledikçe köyde korkulan kurdun aslında zihinlerdeki namus
simgesi olduğu açığa çıkıyor. Bundan sonra da Sibel kurt kadın masalında olduğu
üzere içindeki gerçek kurdu keşfediyor. Bununla birlikte Sibel tıpkı isminin
çağrıştırdığı, doğurganlık tanrıçası anlamına gelen Kibele gibi önce kendini ve
sonra da içinde yaşadığı köy halkını dönüştürmeye başlıyor. Yani hikâyede
aslında üç kurt yer alıyor: Ali, Sibel ve namus. Filmde Sibel’in babasının hikâyenin
başından beri onun arkasındaki güçlü duruşu ile toplumda kadın erkek
eşitliğinde erkeğin desteğinin öneminin vurgulanması bana göre filmin en etkileyici
mesajlarından birini oluşturuyor.
Karadeniz’de
Giresun’a bağlı Kuşköy adlı yemyeşil dağlık bir köyde geçen filmin en ilgi
çekici yönlerinden biri de kuş dilinin kullanılması. Senaryo gereği dilsiz bir
genç kız olan Sibel çevresindekilerle Kuşköy’de eskilerden beri kullanılan
ıslık diliyle iletişim kuruyor. Damla Sönmez’in rol arkadaşları Ali rolündeki Emin Gürsoy ve babası rolündeki Erkan Kolçak Köstendil de bazı
sahnelerde ıslık diliyle konuşarak ona eşlik ediyorlar. Oyuncular ve ıslık bile
çalamayan Damla Sönmez bu film için kuş dili öğreniyorlar. Kuşköy’de kullanılan
ıslık yani kuş dili 2017’de UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne giriyor
ve hâlâ bölgede kullanılmaya devam ediyor.
Zaten
çok beğendiğim Sönmez’in filmdeki performansı bir harika. Dilsiz, hırçın, isyankâr
ama bir o kadar şefkatli, cesur, güçlü ve bağımsız duruşuyla tüm filmi
konuşmadan başarıyla taşıyor. Özellikle bazı sahnelerdeki hayvansı duruşları ve
mimikleriyle izleyiciyi şaşırtıyor. Oyuncu Sibel’in kurda dönüşmesinin an
meselesi olduğunu, çektiği ıstıraptaki yoğunluğu ama hâlâ güçlü ve iyi niyetli
duruşunu izleyiciye derinden hissettiriyor ve aldığı ödülleri fazlasıyla hak
ediyor. Oldum olası Damla Sönmez’i çok beğeniyorum
ancak gençliğinden bu yana hiç bozmadan ve hep üstüne koyarak ilerlediği
kariyeri, özgüvenli duruşu, tok ses tonu ve rol yeteneği ile kendisine olan
hayranlığım günden güne artıyor. Bana göre o kadar güzel olmasına rağmen rol
kabiliyeti güzelliğinin önüne geçebilen bir yetenek.
Sibel
Karadeniz’in ufak bir köyünün yemyeşil manzaraları eşliğinde kurt kadın
prototipini kullanarak namus, tutuculuk, cesaret ve özgürlük üzerine işlenmiş
uzun zamandır izlediğim en etkileyici filmlerden biri olarak ortaya çıkıyor.
Senarist, yönetmen ve tüm oyuncuları tebrik ediyor; sanat filmleri gösterimleri
yapan seanslarda gösterildiğinde izlemeyenlerin kaçırmamasını tavsiye ediyorum.
- Simay Özlü Diniz @kafe.sim
- Simay Özlü Diniz @kafe.sim
Yorumlar
Yorum Gönder