23 Nisan, İçimdeki Çocuk ve Masallar
Bugün 23 Nisan Çocuk Bayramı. Sadece bugünlük çocukça davransak, çocuk gibi yesek ne olur? Sağlıklı yemek, fazla yağlı, şekerli veya kalorili yememek,
çevreye zarar vermeyen yiyecekleri tüketmek önemli. Hatta düzenli saatlerde
beslenmek de yararlı. Ancak ara sıra da içimizdeki çocuğa kulak verip sadece keyfimiz
için, mutlu olmak için atıştırabilir ve canımız çektiği zaman yemek
yiyebiliriz. Peki nedir bunun dengesi ve içimizdeki çocukla nasıl konuşuruz, bakalım J
Her birimizin içinde bir yetişkin, bir de çocuk yan vardır.
Psikolojide buna id, ego ve süperegodan oluşan Freudçu yapısal kuram denir. Yani
çocuksu ve dürtüsel yanımız id, sürekli bize olması gerekeni, ahlak ve
kuralları hatırlatan toplumsal yanımız süperego ve ikisini dengeleyen, iç ve
dış arasında arabulucu olan egodur. İçimizdeki yetişkin bize sürekli doğru ve
mantıklı olanı yapmamızı söyler, kurallarla yaşamamızı sağlar. Ancak
içimizdeki çocuğu es geçersek ne olur? O zaman da hayattan keyif alamamaya
başlarız. İşte ego burada devreye girip içimizdeki yetişkin ile çocuk arasında
denge sağlar. Eğer çocuk yanımız şişerse topluma uyum sağlayamayız ama
yetişkin yanımız baskın olursa da zevk alamamaya başlarız.
Günümüzde çoğumuz yetişkin yönümüzü beslerken çocuk yanımızı
ihmal ediyoruz. Nazlı Çevik Azazi’nin Masal kitabında
dediği gibi içimizdeki çocuk köreldikçe yaratıcılığımız azalıyor, kendimizle,
duygularımızla ve doğayla bağımız kopuyor ve hayattan daha az keyif almaya
başlıyoruz. Büyürken arzular ve fantezilerimizi
bilinçdışına itiyoruz. Duygularımızı bastırmak ise acı veriryor. Özellikle sanayi
devriminden sonra mantık ile düşünme üzerine uzmanlaştığımız için özümüz ile
aramızdaki bağ günden güne kopuyor. Oysa bizim çocuk yanımız meraklı ve oyuncudur. Çocuklar her gün dünyadaki
her şeye merakla ve bir mucizeymiş gibi bakar. Üstelik her çocuğun iyi bir
filozof olduğunu söylerler çünkü çocuklar her şeyi merak eder, sorar ve
üzerinde düşünürler. Öyleyse biz de topluma ve onun kurallarına uyarken bireyselliğimizi
ve yaratıcılığımızı kaybetmemeliyiz.
Peki, ne yapabiliriz içimizdeki çocuğa ulaşmak için? Dişil
yani yaratıcı yanımızla tekrar iletişim kurmalıyız. Bunu başarmak için yani Azazi’nin dediği gibi kendimizin zindanını aşmak üzere aşk, sanat ve maneviyattan destek
almalıyız. Masallar da bunun bir yolu. İşte ben de geçenlerde Sıla Topçam’ın
masal anlatıcılığı atölyesine katıldım. Beni atölyeye asıl çeken insanların
neden hikayeler anlattığı konusundaki merakımdı. Bizler birbirimize neden
gerçek olmayan şeyleri anlatıp duruyoruz filmlerle, hikayelerle, kitaplar ve
masallarla? Sanırım bunun sebeplerinden biri de tekrar içimizdeki çocukla
iletişime geçebilmek. Atölyede masal anlatıcılığı bir yana benim için en önemli
kısım yeniden içimdeki çocukla konuşmamdı. Azazi’nin dediği gibi masallar toplumların
deneyimlerinin birikimidir, evrenseldir, bilgeliktir, şifadır, hakikati anlatan
yalanlardır. Masallar gerçeğin sınırlarını esnetir, sezgileri canlandırarak insanın
manevi ve insani tarafını ortaya çıkarır. İnsan hayallerle kendini aşabilir,
yaşamı dönüştürebilir. Masallar ise hayal gücünü çalıştırır. Bana göre düşünmek
yetmez; düşünüp, tecrübe edip, yaratabiliyorsak yaşıyoruzdur. İşte ben de atölye
sonunda içimdeki çocuğu tekrar hatırladım ve belki 13 yaşımdan beri ilk kez
kendime gidip bir oyuncak aldım. Ve bu oyuncak tabii ki küçük deniz kızı masalı hayranı
ve balık burcu olduğumdan renkli bir balıktı J
Çocuklar onlara değil de kendime oyuncak aldığıma önce bozulsalar da beraberce adını
“Parla” koyduktan sonra bu balık geceleri uyumadan onlara masal anlatmaya başlayınca mutlu oldular.
Öyleyse sağlıklı beslenmeye devam ederken ara sıra çocuk
yanımıza uyup keyif için de atıştıracağız. Dilerim ki içimizdeki çocuğu
unutmadığımız ve bol masallı günlere!... Tüm çocukların ve çocuk hissedenlerin 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlarım.
Yorumlar
Yorum Gönder