KafeSim’de Hedonizm & Mutluluk Günü

Çoğunluk için küçük, benim için büyük bir mesele: Hazcılık. Yani namı diğer hedonizm. Zevk için yemek yenir mi? Yoksa sadece doymak için bize faydalı ve çevreye zararsız gıdalar mı tüketmeliyiz? Keyif ve aşırılık dengesi nerede orta yolu bulur? Bakalım J



Ruh bilim terimi olarak hazcılık “Her davranışın hoşlanma ya da acıdan kaçınma isteğiyle yapıldığını öne süren görüş.” demektir. Hazcılık felsefi olarak ise yaşamın anlamının haz olduğunu savunan, keyif veren her şeyin iyi olduğunu ve bütün eylemlerin amacının haz olduğunu öne süren görüştür. Bu düşünceye göre mutluluğun kaynağı hazdadır. Felsefi anlamda hazcılık veya hedonizm, M.Ö. 435-355 yılları arasında yaşamış olan Sokrates'in öğrencisi Aristippos'un Kirene Okulu öğretisidir. Ona göre her davranışın sebebi mutlu olmak isteğidir. Ondan sonra hazcılığı devam ettiren filozof Epikuros ise Aristippos'un bedensel hazzına karşı ruhsal hazzın üstün olduğunu savunur. Onun için en büyük ve gerçek haz sürekli olan ruh dinginliğidir ve buna zevk peşinde koşmakla değil, bilgelikle ulaşılır.

Günümüzde haz, toplumumuz için büyük bir öneme sahip. İdeolojik olarak daha bireysel ve bencil yaşayan bireyler haz ile güdülenmiş durumda. Çünkü dünyada her biri tüketim toplumuna dönüşmüş ülkelerde haz kişilerin tüketim alışkanlıklarını artırmak için kullanılan bir silah. Uzun saatler çalışarak para kazanan bireyler kalan vakitlerini en hızlı şekilde en fazla keyfi alabilmek için kullanıyorlar. Bu da her yönüyle kapitalizme fayda sağlıyor. Sistem kişisel başarı hedefleri koyarak kendisine endüstride çalışan elemanlar yaratıyor ve bu çalışanları en pahalı ürünleri satın alarak kısa sürede haz duymak üzere yetiştiriyor. Bu yüzden en pahalı marka kıyafetler, en pahalı ve lezzet odaklı restoranlar, en büyük mücevherler, en uzak ülkelere, en masraflı seyahatler, en pahalı marka arabalar ve içinde az vakit geçirilen en büyük lüks evleri alarak kişiler kazandıkları parayı en hızlı şekilde tüketiyorlar. Sistemde herkese bitmeyen bir tüketim hedefi ve borç sunuluyor. Bireyler çok kazanıp, çok harcayarak çok tüketen piyonlara dönüşüyorlar. Ancak esasında bugün haz olarak sunulan ürünlerin çoğu modern toplumu uyuşturuyor. Bireylerin düşünmesini ve eleştirmesini engelliyor. Haz ürünleri Hollywood filmleri gibi standartlaşıyor ve beyin yıkıyor.

Çağdaş bir düşünür ve sosyolog olan Fransız Jean Baudrilliard’ın (1929-2007) Tüketim Toplumu (1997) eserinde hazların nasıl doğal ve biyolojik düzenin yerini aldığı, gerçek ihtiyaçlar yerine sahte ihtiyaçlar yaratıldığı, bireylerin satın aldığı malları sergilemesinin toplumsal ayrıcalık haline getirildiği ve kişilerin tüketim toplumuyla bütünleşmesi anlatılmaktadır. Bu sosyolojik sebeplerle tüketmek birey için özgür bir etkinlik değil, bir zorunluluk haline geliyor. Bu aşırı emek ve tüketim baskısına ise bireyler kronik yorgunluk, depresyon ve şiddet ile tepki veriyor. Yani bir cümle ile anlatacak olursak: Tüketmek bizi tüketiyor!

İşte bu karışık düşünceler sebebiyle de KafeSim yemekten ve yaşamdan keyif almak ile yaptığı her hareketin sonucunda bunun gerekliliği ve çevreye olan etkisi konusundaki vicdanı dolayısıyla bir gel git yaşıyor. Sanırım buradaki çözüm bir orta yol bulabilmek. Çünkü ister evde olsun, ister işte yoğun çalışma saatlerinden sonra kendimize bir keyif zamanı ayıramadığımızda bunalarak kendimize ve çevremize zarar vermeye başlıyoruz. Her verimli davranış ise kendi mutluluğumuz ile başlıyor. Ve mutlu olamadığımızda ise çevremize de mutluluk veremiyoruz. Öyleyse önce kendi yaşantımı güzelleştirmeliyim ki başkalarına da faydam olabilsin. Ancak sanırım unutulmaması gereken mutluluğu ararken tüketim toplumunun ve duyusal hazcılığın bir kölesi olmamak. Biraz da tüketim seçeneklerimizi çevremizde bıraktığımız etkiye göre düzenlemek. Herkesin keyif kantarı kendine göre değişir ama hepimiz biraz fedakarlık edersek hem kendimiz için hem de çevremiz için iyi bir şeyler yapmış oluruz. Zaten bana kalırsa asıl mutluluk Epikuros’un dediği gibi ruh dinginliğidir ve buna bilgelikle ulaşılır. O zaman KafeSim’de zevk için yemek yerken sağlığımızı ve çevremizi de düşüneceğiz. Bu şekilde belki de bütüncül bir mutluluğa ve ruh dinginliğine ulaşabiliriz. Dünya mutluluk günü kutlu olsun!

Not: Meik Wiking’in mutluluğu anlattığı Lykke kitabındaki tavsiyeler için @kafe.sim e bakabilirsiniz. Mutluluk dileklerimle…

Sonuç:

1.       Fazla tüketim bize keyif değil, mutsuzluk verir.
2.       Kendimiz ve çevremiz için duyarlı olmak ruhumuzu doyurur.
3.       Asıl keyif ruh dinginliğidir.
4.       Mutluluk birliktelik, özgürlük, güven ve iyilikten geçer.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yemek Yapmak Kadın İşi Midir?

Ülker Gürtan Anısına (1928-2017) (@ayasdergisi Yazısı)

Masal ve Arketip Atölyesi - Norm Dışı