Yemek Kötülük Müdür?
Yemek yemek varoluşun, yaşamın en temel
ihtiyacıdır. Bir enerji dönüşümdür. Peki yemek yenilene yapılan bir kötülük,
hatta dünyadaki kötülüğün başlangıcı olabilir mi? Bakalım J
Yemenin özünde başka bir canı almak olduğundan
aslında yemek yemek diğerine yapılan bir kötülük sayılabilir. İster hayvan
olsun, ister bitki yenilen her şey canlıdır. Yemek yerken başka bir canlının
enerjisi alınır ve bu dönüştürülerek yiyenin kendi enerjisi için kullanılır. Belki de Adem ve Havva'nın cennetten kovulmasına sebep olan elmayı yemeleri bu yüzden günah sayılmıştır. Bu
sebeple de insan yedikçe bencilleşir ve kötüleşir. Hatta gereğinden çok
yedikçe, tükettikçe daha da kötüleşir, belki insanlıktan bile çıkar. Bu tüketim
sadece gıda yoluyla değil, giydiklerimizle, harcadıklarımızla ve yaşam
şeklimizle dünyaya bıraktığımız izle doğru orantılıdır. Bütün dinlerin
insanların nefislerine hakim olmaları, sade bir yaşantı sürmeleri gereğini
anlatmaları bu yüzdendir. Oruç tutma da aslında bu nefsi eğitmenin bir
yöntemidir. Basit bir yaşam şekli ise sadece gerekli hallerde
değiştirilmelidir. Örneğin, siyasetçi veya yöneticilerin daha verimli
çalışmalarını sağlamak amacıyla sadece zaruri hallerde yaşantının şekli ve
tüketim artabilir. Ancak burada bile çok dikkatli olmak gerekir. Yoksa insanın
insanlıktan çıkması çok ince bir sınırdır. Buradaki önemli nokta ise kişilerin
amaç olarak o konforlu hayatı koymaları değil, bu hayatı iyi işler yapabilmek
adına alınan sorumluluğun neticesi olarak görmeleridir.
Sonuç olarak insan yaşamak için yer ve bu da
aslında içinde kötülük barındıran bir harekettir. Demek ki yaşamın özünde
bencillikten doğan bir kötülük vardır. İnsan yaşamak için kötü olmak
zorundadır. Belki Tanrı da bu yüzden kötülüğü yer yüzüne indirmiştir.
İnsanların dünyada var olabilmeleri için. Üstelik insanların öğrenebilmeleri de
için kötülüğün olması gereklidir. İşte bu sebeple hayır ve şer Allah’tandır. Yemek
ise sadece ufak bir başlangıçtır. Modern insan yaşadıkça kendini çeşit çeşit
sınav ve kötülüğün içinde bulur. Hiçbir varlık süreklilik gösteren kötülüğe
kayıtsız kalamaz, kalır ise de hayatta kalamaz. Yaşadığı kötülüğe kayıtsız
kalamadıkça da insan doğal olarak kötülüğe kötülükle karşılık verir. Kötülük
bir yerde güçlü olmak anlamını kazanır. Çünkü aslında bu yaşamsal bir döngü ve
mecburiyettir. Ve hatta bazısı zamanla bu kötülükten keyif almaya bile başlar. Üstelik
işin içine modern insanın müthiş icadı para unsuru da girince kötülük zıvanadan
çıkar. Kötülükle para kazanmak mübah olur. Bazı insanlar bırakın emeğini
satmayı; ruhunu, onurunu bile satmaya başlar. Sonrasında ise kötülük sınır
tanımaz hale gelir. Bu sebeple Kara Şövalye filminde dendiği gibi “Ya iyi
olarak ölürsün ya da kötüye dönüşecek kadar uzun yaşarsın.” Kurgu kitap veya
filmlerde ölümsüz olan insanların hep kötü olmaları, kötüye dönüşmeleri bu
düşüncenin bir ürünüdür.
Ve işte her şey yemekle başlar. Eğer yemezsek
kötülüğü başlatmış olmayız. Peki ya öyleyse nasıl yaşarız? O zaman kötülük
yapmak yaşamanın ilk şartı mıdır? Belki de. Belki de Hristiyanlar günahkar
olarak doğduğumuz konusunda haklıdırlar. Ve bu yüzden de arınmak için insanın
sürekli iyilikle bu kötülüğü dengelemesi gerekmektedir. Yoksa şeytana dönüşmek
kaçınılmazdır. İnsan kötülükle mücadele edip, ona karşı direnmezse yavaş yavaş
kendini onun dayanılmaz cazibesi ve rahatlığına bırakır. Doğallıkla ve istemsizce
kötülüğe karşı koyabilmek için kötüye dönüşür. Peki önceki bir yazımda yemek
yapmak iyiliktir dememiş miydim? Yemek yemekle, başkasını beslemek birbirinden
farklı mıdır? Belki de iyi veya kötü diye bir şey bile yoktur; sadece değişen
koşullar vardır. Yani her şey görecelidir.
Eğer kötülük diye tanımlayabileceğimiz bir şey varsa da insan kötüye
dönüşmemek için nefsine karşı sürekli bir savaş halindedir. Öğrenmek adına
mecbur olduğumuz kötülüğü dengeleme savaşı. Ve bu yüzden yaşam aslında bir
savaştır herkes için. Galibiyeti olmayan sürekli bir savaş…
Yorumlar
Yorum Gönder