Hayvan Yenir Mi? Hayvan Sevgisinden Ölüm Korkusuna…
Evet, bu resimdeki kediyi yemek istediğim doğrudur! Eminim siz
de görseniz yersiniz. Ama bu bir yemek bloğu değil miydi? Bu kediyi pişirip
yemeyeceğiz herhalde! Peki, hayvan sevgisinden ölüm korkusuna nasıl geldik?
Hepsinin cevapları aşağıda J
Bu kedinin bu yemek temalı blogda işi var ancak pişirip yemek için değil.
O burada çünkü beslenmek her zaman mideyi doldurmak değildir. Her şeyden evvel
sevgi ile ruhu doyurmak gelir. Şimdilerde “Önce ruhun doysun!” diyorlar mesela.
Bu kedicik de benim ruhumu doyuruyor. Aslında gerçekten kedi yiyen topluluklar var. Çin, Güney Kore,
Vietnam, Endonezya, Nijerya ve Amerika’nın bazı eyaletlerinde kedi ve köpek yeniyor.
Hatta İsviçre’de hala ve eskiden İtalya’da kedi eti yeniyormuş. Evcil
hayvanların yenmeyip, diğerlerinin yenmesi ise çok derin bir konu bunu daha
sonraya saklayalım. Şimdi evcil hayvanların ruhu beslemesine dönelim. KafeSim için
evcil hayvanlar önemli çünkü hayalimdeki bu kafe hayvan sever bir işletme ve
yemek artıklarını sokak hayvanlarına ve barınaklarına veriyor. Kafenin arka
bahçesinde boy boy, cins cins kediler cirit atıyorlar. Zaten gelen misafirler
de hayvan sever. Gelenler bu kedileri seviyorlar, besliyorlar. Bazen
sahipleniyorlar bile. Üstelik kafemiz evcil hayvanıyla gelen misafirleri birlikte kabul ediyor. Evsiz hayvanları ise sahiplendirmeye yardımcı oluyor. Bu resimdeki kedicik de benim evimde misafir. Süpürge
gibi gırrrlayan, meraklı, ürkek ve parlak gözlerle bana bakan, pofidik,
yumuşacık tüylü bu canı görünce resmen iştahım kabarıyor.
Aslında ben pek kedi insanı değilimdir. Köpeklerle aram her
zaman daha iyi olmuştur. O halde bu kedi eve nasıl geldi? Her şey geçen hafta onun
kapıma gelmesiyle başladı. O dediğim başka bir sokak kedisi. İşten dönüp evime
girerken kedi yanıma yaklaşınca genelde sokaktaki tüm kedilere yaptığım gibi
ona da bir “pisi pisi” çektim. Hemen bacaklarıma yanaştı ve arkadaş olduk.
Ondan sonra sabah akşam kapıma gelip gitmeye başladı. Önce biraz yemek vereyim
vs. derken iyice alıştık ona. Doğrusu bir hayvana dokunmak, onu beslemek bana
çok iyi geldi. Sonra aldım kediyi, gittim veterinere. Ancak doktor hanım evde
çocuklar olduğundan bir sokak kedisi yerine yavru bir kedi almamızı ve sokağa
alışmış bu kediyi de eve hapsetmememiz gerektiğini anlattı. Sokak kedisini
dışarıda beslemeye devam ederken, evde çocuklara risk olmayacak evcil bir kedi
olmasının daha sağlıklı olduğunu söyledi. Ve bize sahiplenilmek üzere veterinerde
bekleyen bu yavru kediyi vererek eve geri yolladı. (Yeri gelmişken #satınalmasahiplen diyelim.) Tam olarak neye niyet neye
kısmet şeklinde evimize döndük. Sokakta doğmuş kedi yine sokaklarda kaldı. İşte
hayvanlarda bile sınıfsal düzeni yıkmak bu kadar zor. (Sosyal sınıf filozofları
Marx, Weber ve Mills’e selamlar!)
Peki, hayvan beslemek çocuklar için ruhsal olarak kötü
bir şey mi? Bu da nereden çıktı demeyin? Bir arkadaşım hayvanlar hakkında konuşurken çocukları üzülmesin diye eve hayvan almadığını
söyledi. “Nasıl yani?” dedim. Çocuklar evcil hayvana alıştıktan sonra eğer ona
bir şey olursa veya yaşlanıp öldüğünde çocuklar üzüleceğinden almak
istemediğini anlattı. Ben de düşündüm. Acı çekmemek için sevgiyi ertelemek
doğru mudur? Üzülmemek için baştan hiç bağlanmamalı mı birine veya bir şeye?
Doğrusu katılmıyorum. Belli oranda risk almazsak, hep sınırlarda, hep korunaklı
yaşarsak hayatın derinine inemeyiz. Bunu biraz aşk acısı çekmemek için aşık
olmamaya benzettim doğrusu J O zaman yazımızı bir şiirle bitirelim:
Not: Nuri Bilge Ceylan'a da selam olsun! :)
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor….
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
Not: Nuri Bilge Ceylan'a da selam olsun! :)
Yorumlar
Yorum Gönder